İnsan, var olmak için yaşar. Ve yaşamının başlangıcından beri, var olmak için mücadele eder. Bazen kendisi ile… Bazen diğer insanlar ile… Ama en çok doğa ile! İnsan, yeryüzündeki ilk anından itibaren doğanın zorlukları ile mücadele içinde olmuştur. Şüphesiz ki bu mücadeleler insanı güçlendirmiş ve geliştirmiştir. Ama aynı zamanda doğa karşısında ne kadar aciz olduğunu da sürekli ispatlamıştır. Doğanın insanlığa sunduğu felaketlerin hepsi birbirinden çok daha korkunçtur elbette. Heyelan, çığ, tsunami, sel, fırtına, hortum, yangın, salgın hastalık… Ama bir tanesi var ki o belki de hepsinden çok daha korkunçtur. Ve aslında diğer felaketleri tetikleyen yapısı düşünüldüğünde, felaketlerin felaketidir! Deprem… Bu iki hecelik basit kelime, ardında koskocaman bir yıkımı barındırır. Dünyanın oluşumundan beri milyonlarca barınağın yok olmasına, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olan felakettir, deprem. Nice kentler deprem ile yok olmuş, nice uygarlıklar deprem ile tarih sahnesinden silinmiştir. Cennet vatan Türkiye’de dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı bir gerçektir. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olmuştur. Gelecekte de yurdumuzda olacak depremlere hazırlıklarımızı yapmazsak büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir. 6 Şubat 2023’te yaşadığımız depremle birlikte deprem gerçeğiyle tekrar karşı karşıya kaldık. Bu depremin ardından deprem ile ilgili merak edilen sorular daha sık sorulmaya başladı. Depremi daha iyi anlamak, sonuçlarını daha iyi kavramak için dünyada ve Türkiye’de olan depremleri hatırlamalı ve ibret almalıyız.